Friday, April 7, 2017

Boyunduruk


7 Nisan 2017 Cuma

Boyunduruk

Lat. iugum = Fr. joug = Alm. joch = İng. yoke "boyunduruk". Öküzlere takılıp çift sürülür hani. MÖ 4000’den önceki bir tarihte Ortadoğu ile Anadolu arasında bir yerde icat edilmiş yeni teknoloji. Hintavrupaca *yeug- "birleştirmek, çift koşmak" fiilinden *yugóm biçimi ortak kök.
Yunancası zeugos ve aynı şeyin fiil-adı olan zeûgma “boyunduruk”. Yunancada baş seste /y/nin /z/ye dönmesi normal değil, ama tümü primitif tarımla ilgili üç veya dört kelimede bu hadise görülüyor. Bundan çıkardıkları sonuç, primitif tarıma ilişkin terminolojinin Yunancada miras olmayıp başka bir Hintavrupa dilinden, belki eski Anadolu dillerinden alıntı olduğu.
Gaziantep ilindeki Zeûgma, Orta Fırat üzerinde o tarihte tek köprünün olduğu yer. Nehre boyunduruk takmak olarak değerlendirmişler.
Bir başka boyunduruk türü, nikâh. Milat sonrası dönemde zeugos bu anlamda hukuk tabiri olarak kullanılmış, zewgô biçiminde Süryaniceye geçmiş. Arapça zevc ve zevce oradan, tanıdık kelimeler.
Ermenice zuyg “çift” şekil itibariyle Yunanca bir alıntıya benziyor. Mutlaka şimdi aklıma gelmeyen bir öz-Ermenice ikizi de vardır, Acaryan sözlüğü elimin altında olsa hemen bulurdum.
Pre-islamik Farsça cuxt, cumhuriyetin c’si ve hırıltılı kh sesiyle, “boyunduruk”. Oradaki t standart perfekt ekidir, yani Farsi sözcüğün İngilizce yok-ed “boyunduruk-lanmış” gibi bir yapısı var. Yeni Farçada aynı kelime cuft şeklini alır. Türkçesi erken metinlerde cüft’tür, sonra cift ve çift ağır basar.
Koşmaca
Türkçe koş-mak, ko-mak fiilinin +iş- ekiyle işteşlik hali. “Yanyana komak” anlamında. Latincesi com-ponere, com-positus, compound, composition vb. Yunancası syn-thesis. Türkçede eskiden beri asli kullanım alanı öküzleri çift koşmak eylemidir; oradan hareketle ‘bir şeyi işe koşmak’ ve ‘iki mısraı bir beyitte yan yana getirmek’ mecazları türetilmiş.
“İki ayağını yerden kaldırarak hızlı gitmek” anlamı Türkiye Türkçesine özgü ve çok yeni. Yanlış hatırlamıyorsam 19. yy’dan önce bu anlamı pek kaydedilmemiş. Ama memlekette Nişanyan Sözlük’e ulaşımı olmayan tek kişi olduğum için şimdi çek edip sana doğrusunu anlatamıyorum.
Alakasız bilgi
Zeugma köprüsü, bir dönem, Roma İmparatorluğunun egemenlik alanı ile İran arasında sınır kapısı. MS 37 veya 38 yılında, bugünkü İsrail’in kuzeyindeki Galilea ülkesinin hükümdarı olan Herodes Antipas burada İran şahı Artaban ile Roma’nın doğu orduları kumandanı Vitellius’a bir ziyafet vermiş. Sofra köprünün tam orta noktasına kurulmuş. Josephus Ant. XVIII. 4-5’te anlatıyor.
İlgisi? Yok. Aklıma geldi anlattım.

Protokol sorusu: Uzun bir sofra kurulduğunda iki onur konuğunu iki başa mı yerleştirirsin, orta noktaya karşılıklı mı oturtursun?

19 yorum:

  1. Hocam sözlükte 18. yüzyıldan itibaren kaydedildiği yazıyor:
    Başat anlamı "ikilemek, çift koşmak" olup, eski ve yeni türevlerde bu anlam hakimdir. 18. yy'dan itibaren kaydedilen TTü “seğirtmek, hızlı gitmek” anlamının kaynağı açık değildir.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Muhtemelen Ko-maktan değilde Kov-uşmaktan. Kov-alamak da oradan gelir.
    2. Ayrıca Kubbealtı Lugatı, "ilk XIV. yy'da görülmüştür" yazmış. Eksisozluk.com'da şöyle birşeye rastladım➡ ...Nişanyan, Yüğürmeyi bilmeden Yürüme kökeninde Kaşgari'nin Yügür: (Yürümek değil) Koşmak diye ayrım koyduğunu söylüyor...

      Azerice Sözlüğe baktım, Qaçmax, Qaçış demiş , fakat bu daha ziyade bizdeki bir yerden, bir şeyden kaçmak gibi. Bir de Azerice'de Yüyürmək diye bir kelime var Türkçe'deki Koşmakla aynı manada. Türkiye'de Kars taraflarında da böyle deniyormuş. Bir de TDK Türkiye Türkçesi Ağızları'nda aradım, Tokat-Zile, Çorum-Mecitözü köylerinde Yüyürtmek kullanılıyormuş yerine.
    3. Eski (öz) Türkçede yorı- (yürümek), yügür- (koşmak) iki ayrı eylemdir. Günümüze geliş sürecinde yorı- > yoru- > yörü- > yürü- biçimini alırken, yügür- ise > yüğür- > yüür- > yür- biçimini almıştır. Yüğür- (koşmak 2. hızlı gitmek) eyleminden gelen > yüğürük > yüğrük sözcüğü de zamanla "yürük" (koşan 2. hızlı giden) biçimini almıştır. Bu sözcük bir makam adı olarak yaşadığı gibi (yürük [yani "hızlı"] semâi), bir de deyimimizde yaşamaktadır: "Yürük at yemini arttırır".

      Yürük (hızlı 2. koşan) sözcüğü ile yörük (yürüyen) sözcükleri karıştırılmamalıdır.

      Yüğür- eylemi bütün Türk Dillerine yaşar, Azerbaycancadaki yüyürmek de bu eylemdir. Azerbaycancada bizdeki /ğ/ sesleri ince seslilerle kullanılırken (e, i, ö, ü) /y/ olur. Tü. eğ- = Az. ey-, Tü. eğil- = Az. eyil-, Tü. değil > Az. deyil vb.

      Bu eylem bizde yazı dilinden düşmüş, yalnızca halk ağızlarında bilinir. Yazı diline yeniden kazandırmak istersek (bence gereklidir) yüğür- biçiminde yazılmalıdır.
    4. Koşmak fiili en eski Türkçeden beri mevcut, ama "çift koşmak" ve "beyit düzmek" anlamlarında. "Seğirtmek" anlamı Türkiye Türkçesine has ve diğerlerine oranla çok yeni. 19. yy değilmiş, 18. de değil, 17. yy sonlarından itibaren "atı hızlı sürmek" anlamında kaydı var.
    5. Koşmak fiili en eski Türkçeden beri mevcut, ama "çift koşmak" ve "beyit düzmek" anlamlarında. "Seğirtmek" anlamı Türkiye Türkçesine has ve diğerlerine oranla çok yeni. 19. yy değilmiş, 18. de değil, 17. yy sonlarından itibaren "atı hızlı sürmek" anlamında kaydı var.
    6. Sevan Nişanyan

      Yani hocam bu durumda Konuşmak ve Koşmak aynı kökenden. Kubbealtı Lugatı da zaten iki fiili tamamen ayırmış, birisi eski Türkçe'de mevcuttur, diğeri için ise ilk XIV yy'da görülmüştür demiş. Aslında benim demek istediğim, bu iki ayrı manada fiilin acaba kökleri de ayrı olabilir mi?
  2. Ben de İngilizce etimolojik sözlükte daha fazlasını buldum, Hititceye kadar var▶

    yoke (n.)
    Old English geocian "to yoke, join together," from yoke (n.).
    Old English geoc "contrivance for fastening a pair of draft animals," earlier geoht "pair of draft animals" (especially oxen), from Proto-Germanic *yukam (source also of Old Saxon juk, Old Norse ok, Danish aag, Middle Dutch joc, Dutch juk, Old High German joh, German joch, Gothic juk "yoke"), from PIE root *yeug- "to join" (see jugular). Figurative sense of "heavy burden, oppression, servitude" was in Old English.

    jugular (adj.)
    1590s, "pertaining to the throat or neck" (especially and originally in reference to the great veins of the neck), from Modern Latin jugularis, from Latin iugulum "collarbone, throat, neck," diminutive of iugum "yoke," related to iungere "to join," from PIE *yeug- "to join" (cognates: Sanskrit yugam "yoke," yunjati "binds, harnesses," yogah "union;" Hittite yugan "yoke;" Greek zygon "yoke," zeugnyanai "to join, unite;" Old Church Slavonic igo, Old Welsh iou "yoke;" Lithuanian jungas "yoke," jungiu "fastened in a yoke;" Old English geoc "yoke;" probably also Latin iuxta "close by"). As a noun, 1610s, short for jugular vein.

    zeugma (n.)
    1580s, "a single word (usually a verb or adjective) made to refer to two or more nouns in a sentence" (but properly applying to only one of them), from Greek zeugma, "a zeugma; that which is used for joining; boat bridge, pontoon bridge " literally "a yoking," from zeugnynai "to yoke" (see jugular).
    Yanıtla
  3. Nisanyansozluk.com Zigon maddesinde şöyle demiş▶

    zigon
    ~ Fr table cigogne «leylek masa», a.a. ~ Fr cigogne leylek ~ Lat ciconia

    Sehpaların içiçe geçtiğini dikkate alırsak, Yun. Zigon kelimesinden gelmiş olması gene de göz önünde tutulmalı. Fransızca web sitelerine baktım, evet hakikaten de Fransızlar, Table Cicogne diyorlar, (örn http://tinyurl.com/leu4x37). Fakat diğer ihtimal de gayet mantıklı. Muhtemelen tamamen tesadüftür, bilemedim yani.
    Yanıtla
  4. Farscası یوغ (Yuğ). imiş. Sanskritce Yoga da oradan geliyormuş, kainatla birleşme bütünleşme manasında. Ermenice Lutz diye bir kelime varmış, Boyunduruk< karşılığı. Ne kadar alakalıdır, öğrenemedim.
    Yanıtla
  5. Evet, TDK sözlüğüne baktım, Zigon için Rumca demiş. Malum, ona pek güvenmediğimden Kubbealtı Lugati'nde aradım, orada da Yunanca demiş. Her halükarda gizemli bir kelime.

    Bir de Cigogne kelimesinin Fransızcasının etimolojik aslını araştırdım, Occitan-Proveçal(Langue D'oc) dillerinden geliyormuş, Cigonha şeklinde, fakat eski Fransızcada Soigne, Ceoigne olarak tesmiye ediliyormuş.
    Yanıtla
  6. http://www.insanbu.com/Felsefe-Haberleri/258-ufuktan-gunes-mi-dogacak-sayma-sayilari-ve-kok-dil-uzerine --- böyle bir yazı var. çok benzer bir çözümleme yapıyor. belki ilginç gelebilir.
    Yanıtla
  7. Konuğunun ülkesinde onur konukları başa oturuyorsa başa, ortaya oturuyorsa ortaya yerleştiririm.

    Uçaklarda direksiyon işlevini gören parçaya da, şekli boyunduruğa benziyor diye Amerikalılar Yoke demişler veya uçağı öküz gibi mi görmüşlerse? Muhtemelen şekildendir ama.
    Sonra Avrupalılar, Yoke'u beğenmeyip, Airbus'ta stick kullanmaya başlamışlar ki; daha efektif deniyor. Amerikalıların Yoke kullanmakta ısrar etmeleri, muhafazakarlıklarını gösteriyor olabilir belki. Belki de basitliktir. Çünkü Stick hassas olduğu için, uçaklarda ayrıca dijital kontrol sistemine ihtiyaç oluyor. Airbus'larda Fly by wire denilen yazılımı çok karmaşık bir sistem var. İkinci Dünya Savaşı'nda da Sherman tankları çok da basit, Alman tankları yine Airbuslarda olduğu gibi karmaşık tanklar olduklarından, Almanlar sürekli tamir işleriyle uğraşmışlar. Amerikalılar Ronson (çakmak) lakaplı, Sherman tanklarının iç dizaynlarını basit yaptıklarından ve benzinle çalıştığından, çok kolay alev alıyormuş. Ronson lakabı oradan geliyor. Yine de savaşı kazandıran bu basit dizayn. Ruslar da aynı Amerikalılar gibi. Basitlikten yanalar. Almanlar paletleri aynı hizada tutmak için karmaşık sistemler kullanırlarken, Ruslar, gövde ve palet arasında bir tane 10,20cm uzunluğunda demir parçası kaynatıp, aynı işi görmüşler. Almanlar elektrik düzeneğine yüklendiklerinden, sadece tamir değil, Tankçıların büyük zamanı batarya bakımı yapmakla da geçiyormuş. Top dahi, bataryalar bitince çalışmıyormuş. Ayrıca eski resimlerde Rus tanklarının üzerinde genelde uzun bir odun kütüğü bulunur. Almanlar vinçle uğraşırken, Ruslar bir tane kütük parçasıyla, çamura saplanma işini halletmişler. Bir zaman önce Youtube'da bir İngiliz Tankçısı, "Bu Ruslar neden tanklarının üzerine kütük koyuyorlar. Anlamıyorum" demişti ve gülmüştüm. Karışık sistem bekliyor çünkü adam. Rus Ayısı o. Kendi formülüyle çözüyor.

    Sığır, ilk olarak Anadolu ve Orta-Doğu'da bir yerlerde evcilleştirildiği için boyunduruk da buralardan çıkmadır. Atları ilk evcileştirenlerin Orta-Asyalılar olmasıyla, bacakları soyulmasın diye pantalonu çıkartmaları gibi. Eyer de aynı şekilde Orta-Asya'dır muhtemelen. Aynı Yoke gibi, motorsiklet koltuklarına da eyer (saddle) diyor bazıları.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. II. Dünya Savaşı'nda Alman tankları İsviçre saati gibi karmaşık fakat güvenilir. Rus tankları her 200 km'de bir tamir ediliyor, çünkü arıza yapıyorlar, şanzımanları zaten berbat. Belgeselde seyretmiştim, 75 yıllık Alman Tiger tankı, hala ilk imal edildiği parçalarla(Bosch aküsüne kadar) canavar gibi tıkır tıkır çalışıyor.
    2. Sığır demişken, Azerice'de, iri bir çeşit geyik olan Sığın'a da bazen Sığır deniyor, bilmem alakası var mıdır?
  8. verdiğiniz örnekte mecburen orta noktada ve karşılıklı olmak zorundalar.
    Yanıtla
  9. Ekşi Sözlük'teki bir "entri"de Zonguldak isminin de aynı etimolojik bağlantıya dahil olduğu iddia ediliyordu;

    https://eksisozluk.com/entry/10186373
    Yanıtla
  10. Iugum ile "fiil çekimi" anlamındaki Coniugare arasında da bir bağlantı olabilir mi? Ayrıca halen, modern yunancada da evli çiftlere "zeugari" denilmekte.
    Yanıtla

    Yanıtlar


    1. Elbette var, gene ing. etimoloji lugatine baktım▶

      conjugal (adj.)

      1540s, from Middle French conjugal (13c.), from Latin coniugalis "relating to marriage," from coniunx (genitive coniugis) "spouse," related to coniugare "to join together," from com "with, together" (see com-) + iugare "to join," from iugum "yoke" (see jugular).

No comments:

Post a Comment